Bedenimizin en büyük organı olan deri, anne karnından beri varlığını sürdürmekte olup, yaşam boyu dünya ile iletişimde önemli bir görev görmektedir. Derinin zihnin uzantısı olarak kabul edilmesi 1930’lu yıllara dayanmaktadır. Güncel araştırmalarından derinin, huy ve karakterin değerlendirilmesinde de önemli yeri olduğunu bilmekteyiz. Çünkü deri ve beyin aynı hormonlardan ve nörotransmitterlerden* etkilenir. Sürekli aynı kaynaktan beslenerek etkileşim içindelerdir. Psikodermatoloji de zihin ve beden etkileşiminin sonucunda ortaya çıkmış bir uzmanlık dalıdır.
Psikodermatoloji Nedir?
Psikodermatoloji, psikiyatri ve dermatolojiden beslenen bir çalışma alanıdır. Alanın yeni olmasıyla birlikte gelişen çalışmalar, zihin ve beden bütününü ortaya koymaktadır.
Psikodermatoloji; psikiyatrik hastalıklardan köken alan deri hastalıklarını, psikiyatride kullanılan ilaçların deri üzerindeki yan etkilerini ve gerçekte deri hastalığı ile maskelenen psikiyatrik hastalıklarla birlikte daha nicesini inceler.
Psikodermatolojinin Dünyada Önemi

Yakın zamanda yayımlanan İngiliz Dermatologlar Birliği’nin çalışma raporu, bölgesel psikodermatoloji hizmetine olan acil ihtiyacı bildirdi. Gelişmiş ülke olan ve psikodermatolojinin farkındalığına varan İngiltere için kritik durum ne ise tüm dünya ülkeleri için de aynı durum geçerlidir.
Rapor sonucu, dermatoloji hastalarının %10’unun cilt bozuklukları sebebiyle psikolojik rahatsızlıklarının daha da kötüleştiğini belli etmiş olup, psikiyatri hastalarının duygu durum bozukluğu sebebiyle cilt rahatsızlığının alevlendiğini de bildirmiştir.
Dermatologlar ve psikiyatri uzmanları, vücut imajı ile ilgili endişelerini belirtmekte ve hastalara olan kilit çözümlerin arayışındadır.
Bağlanmanın Rolü
Bebeklik döneminde okşanma, sevilme gibi deriye temas her zaman stresimizi ve huzursuzluğumuzu gidermiştir. Psikanalitik açıdan da ele alacak olursak, derinin erken dönem bağlanmalarında önemli rolü olmuştur. Fakat, bağlanma süreci sağlıklı tamamlanmayan kişilerde ileri yaşlarda birtakım problemler ortaya çıkmaktadır. Örneğin agresif ve dürtüsel bireylerde deri, kendine zarar verici davranışların dile geldiği yer olabilmektedir. Duygularını zor ifade edebilen veya iç görüsü az olan kişilerde de görülen deri lezyonları psikiyatrik bozuklukların ifadesi için bazen tek yol olabilmektedir ve dermatolojik hastalıkların yaklaşık %30’una psikiyatrik bozukluklar eşlik etmektedir.
Yakın zamanda 100 ülke arasında yapılan çalışma sonucunda, ülkemiz “Avrupa’nın en stresli ülkesi” seçilmiştir.
Hem bu verilere dayanarak hem de günlük hayatımızdaki stresin yerinin büyük olduğunu düşündük ve konunun stres-dermatoloji yönünü ele almak istedik.

Stres ve Cilt Sağlığı
Stresin vücudumuzdaki savaş-kaç mekanizmasını tetiklediğini ve mekanizmanın devreye girmesi sonucuyla uzun vadede iç organlarımıza ve sinir sistemimize zarar verdiğini bilmekteyiz. Ancak stres bunlarla kalmayıp, kısa vadede dermatolojik olarak cildimizin kızarmasına, ve döküntü oluşturmasına da neden olmaktadır.
Stres-dermatoloji etkileşimini inceleyen Ünlü dermatolog Emiliano Panconesi, stres faktörüyle ortaya çıkan ve belirtileri şiddetlenen deri hastalıklarına “dermatolojik stres hastalığı” denilmesini önermiştir. Stresin sadece hastalığı ortaya çıkarıcı olmadığı, egzama ve akne gibi birçok deri hastalıklarının alevlenmesine yol açtığı bilinmektedir.
Bastırılmış Duyguların Cildimize Etkisi
Bastırılmış duygulardan bahsederken literatürde önemli rolü olan “psikosomatik” kavramını ele alacağız. Eski Yunancadan günümüze kadar uzanan bu kavram “ruh” anlamına gelen “psyche” ile “beden” anlamına gelen “soma” kelimelerinden ortaya çıkmaktadır. Yani, psikolojik rahatsızlıklarının başka bir neden olmadan, bedenimize etkisi anlamına gelmektedir. Örneğin, egzama günlük hayattaki stresin bünyeyi duygusal olarak zayıf bulduğu an çıkmaktadır.
Son olarak, sizler için psikosomatik açıdan dermatolojik bir araştırmaya ulaştık :
Japonya’daki büyük deprem sonrasında 1500 kişi üzerinde yapılan araştırmada, atopik egzamanın normal kontrollere göre çok daha hızlı ve fazla artış gösterdiği görülmüştür.
Depremin şiddetine daha fazla maruz kalan A ve B bölgelerinde stresin görülme oranı sırasıyla %63 ve %48 e ulaşmıştır. Araştırma sonucunda uzmanlar, bastırılmış duyguların psikosomatizasyona neden olması sonucunda duygularımızın bedenimize etkisi vurgulanmıştır.
*sinir hücrelerinin arasındaki iletişimi kurmaya yarayan asitler
Kaynakça
