“Travma” kelimesi eski Yunan kökenli “tere” kelimesinden gelmektir. Tere kelimesi bedensel bir bütünlüğün bozulması, yara alması veya açık bir delik oluşması anlamına gelmektedir. Günümüzde “travma” kelimesi tıp literatüründe ise “bedene dış bir etmen tarafından bir zarar gelmesi” olarak tanımlanmaktadır. (Kocatürk, 2005)
DSM-5’e göre ise travma; ölüm, ciddi yaralanma, cinsel şiddette veya tehdide maruz kalma, yaşamı etkileyen ciddi stresli olaylar yaşama, duygusal şiddet veya aşağılanma gibi olaylar yaşamaktır. Bu olayların ötesinde kişinin psikolojik bütünlüğüne yönelik tehditlerde travmanın bir nedenidir.
Kişinin deneyimlediği yaşamını tehdit etmeyen ama aşırı stres faktörü ile karşı karşıya gelmesine neden olan yaşamın içindeki genel olaylar psikolojik bütünlüklerine tehdit olabilir bu yüzden travma tanımında kişinin yaşadığı olay fiziksel durumuna etki etmese bile psikolojik bütünlüklerine zarar veren bir olay ise travma tanısını karşılayabilir.

- Kişinin travmatik olayı doğrudan yaşaması
- Olay gerçekleşirken şahsen tanık olması
- Ailesinden birinin veya yakın arkadaşının travmatik olay yaşadığını öğrenmesi
- Travmatik olayın detaylarına maruz kalması
- Travmatik olayı tekrar eden bir şekilde dinlemesi/izlemesi de travma tanı kriterlerindendir.
Travmanın Tarihçesi
Psikolojide ilk travma çalışmalarından biri Fransız nörolog Jean-Martin Charcot’un histeri hastalarıyla gerçekleştirdiği çalışmadır. Charcot bir nörolog olarak duyu kaybı, kısmi felç veya konvülsiyonla çalışmaktaydı ve Charcot’un çalıştığı bu kriterlere sahip çoğunlukla kadın histeri hastalarının geçmişinde tecavüz ve şiddet vardı. Charcot yine de hastalarının durumlarını psikolojik bir sebebe bağlamamıştır ama kendisinden sonra çalışma yapan Freud’a Pierre Janet’e ve Josef Breuer’e yol açmıştır.

Freud’a göre travma kişiye dışarıdan gelen tehdit edici uyarıcılar karşısında kişinin koruma kalkanında yıkım oluşması ve bu yıkımın kişinin yaşamına şok edici bir etki bırakmasıdır.
Travmanın psikoloji literatüründe daha fazla yer almasına neden olan bir sonraki olay ise, birinci dünya savaşıdır. Savaşın binlerce kişinin ölmesine neden olması ve toplumsal hayatı yıkmasının diğer yanında savaştan dönen erkeklerde belli başlı travma tepkileri oluşmuştur.
Bazı vakalarda donma, tepki vermeme, konuşmama gözükürken bazı vakalarda en ufak ses uyarıcısına şiddetli tepki verme gibi durumlar gözüküyordu. Birinci dünya savaşından sonra savaştan dönen askerlerle ilgilenen psikologlar bu olaya “bomba şoku” ismini vermişlerdir. İkinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında travma tanımı daha çok oturmuştur ve bu konu hakkında çalışan uzmanların sayısı artmıştır.
Bir sonraki olay ise, kadın haklarının gündeme gelmesi ve feminist hareketin sonuçlarının alınmasıdır. Ev içi şiddet, yakın partner şiddeti, tecavüz ve cinsel saldırı konularında çalışılması ve 1975 yılında tecavüz araştırma merkezinin kurulması toplumsal alanda mahremiyet olgusunun yıkılması ve mahremiyet kavramının arkasına saklanmaya çalışan faillerin ortaya çıkmasıyla birlikte travma tanımı genişlemiştir. Araştırmalar aile içi şiddet gören kadınların ve savaş sonrası nevroz yaşayan erkeklerin aslında aynı belirtileri gösterdiğini ortaya koymuştur (Burgess ve Holmstrom, 1974).
Travma Türleri
1.Doğal Afetler
Deprem, sel, toprak kayması, çığ, volkan, hortum ve tsunami insanların deneyimlediği doğal afetlerden bazılarıdır. Araştırmalara göre nüfusun %13 ila %30’u hayatlarında daha önce bir kez doğal afet deneyimlediğini göstermektedir (Briere ve Elliott,2000). Ülkemizde de doğal afet özellikle deprem deneyimleyenlerin sayısı azımsanacak gibi değildir. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre Van depreminden 8 yıl sonra depremi deneyimleyen öğrencilerin TSSB tanı kriterlerine göre orta ve orta-ağır durumda oldukları gözükmüştür.

2.Kitlesel Kişilerarası Şiddet

Terör saldırıları veya diğer kitlesel şiddet olayları(Amerika’da gerçekleşen okul saldırıları) kişinin geleceğe yönelik umudunu azaltmakla birlikte ani olmasıyla güvensizlik hissini pekiştirmektedir. Bu bağlamda kitlesel kişilerarası şiddet fazla sayıda ölüme ve yaralanmaya neden olmaktadır ve savaş durumuyla bir bağlantısı bulunmamaktadır.
3.Çocuk İstismarı
Araştırmalara göre raporlanan ve kayda geçen veriler kadınların %25 ile %35 arasında erkeklerin ise %10 ile %20 arasında istismara uğradığı belirtilmiştir. Bir araştırmaya göre ise Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanelerindeki yatan kadın hastalardan %35 ile %70’inin çocukluk döneminde cinsel istismar geçmişi vardır (Briere, 1992).
Çocukluk döneminde istismar yaşayan kişilerden önemli bir kısmının daha sonraki dönemlerde kişilerarası şiddet deneyimlemesinin olasılığı yüksektir ve yeniden kurban durumuna düşürülme olasılığı da fazladır.
4.Tecavüz ve Cinsel Saldırı
Günümüz yasalarında tecavüz ”fiziksel zorlama, vücuda zarar verme ya da kurbanın ruhsal hastalık, zihinsel gerilik ve ilaç etkisi nedeniyle rıza gösterme yetisinin olmadığı durumlarda(ilaç veya alkol etkisindeyken) bir ergene ya da yetişkine cinsel girişim” olarak tanımlanmaktadır. Cinsel saldırı ise tecavüz dahil zorla yapılan bütün cinsel temaslardır.
Yapılan bir araştırmaya göre Birleşik Devletler’de tecavüzün yaygınlığı %14 ile %20 arasındadır( Tjaden ve Thoennes, 2000).

ABD’de erişkin kadınların %20’sinin, yüksekokul öğrencilerinin %15’inin ve ergenlik çağındakilerin %12’sinin cinsel saldırıya maruz kalmıştır.
Göz ardı edilmemesi gereken bir diğer oran ise evlilik içi cinsel saldırıdır ve ABD’de kadınların bildirdikleri sayılara göre bunun oranı %46’dır.
Son olarak, başlıca değindiğim travma türleri bunlar olsa da yaklaşık 20’ye yakın travma türü vardır.
Travma her bireyin yaşamın her anında deneyimleyebileceği bir durumdur ve asla yalnız değilsiniz. Hiçbir zaman yardım almaktan çekinmeyiniz. En yakın psikiyatri kliniğine veya psikoloğa başvurabilirsiniz.
Sağlıklı ve mutlu günler dilerim.
Psikolog Ceren Çakır

[…] İnsanların bir tebessüme, hoş görülmeye ihtiyacı kaldı. Depremi yaşayan veya uzakta olup ikincil etkilenen herkes artık iyi hissedebilmeyi hak ediyor. Çok zor günlerden bugünlere […]