Doğum Sonrası Depresyon konusuna başlamadan önce günümüz şartlarında depresyon belirtileri yaşayan birey sayısında artış görülmektedir. Akut ve kronik bir şekilde görülen depresyonu, kimileri farkına varıp kolay atlatırken kimileri de zorlu bir süreç içerisine sürüklenebilmektedir. Depresyon vakalarında kadınların, erkeklere göre iki kat daha fazla eğilim içerisinde olduğunu biliyoruz. Peki ya zorlu doğum süreci sonrasında neler yaşanıyor ?
Kadın olmak bir yana dursun , annelik başlı başına bir değişim ve adaptasyon sürecidir. Fizyolojik , psikolojik ve sosyal değişimlere ayak uydurmak oldukça güçtür. Halihazırda depresyon geçmişi ya da yatkınlığı varsa tetiklenebilir, hem anneyi hem de bebeği ciddi sıkıntılara sokabilmektedir. Bu süreçte annede anksiyete ve DSD artışı gözlenmekte olup ,DSD belirtilerinin yarısı doğum öncesinde sinyallerini verebilmektedir. Önemli olan nokta ise , kendi belirtilerimizi veya anne adayının belirtilerini ne kadar tanıyoruz, hissediyoruz olduğudur.
DSD başlangıcı için kesin bir bilgi olmasa da , doğum ertesi ilk haftalardan bir yıla kadar uzanan bir süre kabul edilir.
DSD BELİRTİLERİ NELERDİR ?
DSD’yi , depresyon ve lohusalık dönemi ile ayırt etmek oldukça güçtür. Ancak önemli zaman aralıkları ve birkaç farkla teşhis edilebilir. Belirtiler sadece anne de olmayacağı gibi bebekte de görülebilir. Yani bu süreçte hem annenin hem bebeğin ruhsal ve fizyolojik sağlığının kontrol altında tutulması önemlidir.
Aşağıdaki belirtiler görülebilmektedir :
- İki hafta veya daha uzun bir süreyle depresif duygu durumu
- Aktivitelerde zevk ve ilgi kaybı
- Değersizlik ve suçluluk duygusu
- Enerji seviyesinde düşüklük
- Yineleyen ölüm düşünceleri
- Bebeğe karşı ilgisizlik
- Karar verme yeteneğinde azalma
- Cinsel aktivitelerde azalma
Doğum sonrası depresyonun (DSD) nedenleri henüz tam olarak bilinmemektedir. Annenin geçmiş öyküsü , eş ile durumu , sosyoekonomik ve kültürel düzeyi , hormon seviyesi oldukça önemli kriterlerdendir. Son zamanlarda ciddiyeti anlaşılan bu depresyon çeşidi, birçok anneyi etkisi altına almaktadır. Batı ülkelerinde DSD %10’luk yere sahip olsa da Türkiye’de bu oran %50’yi bulmaktadır. Ancak çoğu kadın sorunlarını depresyon olarak tanımlamaz , yine çoğu kadın herhangi bir destek arayışı içinde bulunmaz.
Doğum sonrası depresyonunun yaygınlığındaki farklılık nedeni de belli değildir. Ancak araştırmalar sonucu kültürel destek faktörünü ortaya koymaktadır. DSD oranı yüksek olan toplumlara bakacak olursak ; “anne olunca her şeyin mükemmel olacağı” algısının dayatılması sonucunda gerçeklerle hayallerin birbirine uymaması , anne ile baba arasında yeteri kadar sevgi dolu ilişkinin olmaması , annelik duygusu ile birlikte gelen her şeyi bilen (!) ama kafa karıştıran tanıdıkların olması , sağlık çalışanlarının yeteri kadar annenin ruhsal durumuna önem vermemesi görülmektedir.
Annenin bebeği ile vakit geçirmesi ve kaynaşması adına önemli olan lohusalık döneminde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bu görev bebeğin babasına ve diğer aile üyelerine düşmektedir. Anne sütünün ve oksitosin hormonunun da önemi bu süreçte tahmin edilemeyecek kadar büyüktür.
Anne sütü ile beslenme , DSD açısından ele alındığında olumlu ve olumsuz etkilere sahiptir. Anne sütü veren kadınların , kendilerine çok az zaman ayırıyor oluşu, emzirme nedeniyle uykusuz kalmaları , ilaç kullanamıyor olmaları nedeniyle negatif duygu durumuna girmektedir. Bununla birlikte bazı annelerde ise tam tersi etki gösterip , bebeği ile daha fazla iletişim ve sevgi içerisinde olmasına neden olur. Hamilelik döneminde de DSD sinyallerini verebilmektedir.
Anne adayının oksitosin seviyesinin ölçülmesi , DSD’nin ön görülmesini sağlamakta olup erken tedavi imkanı sunabilmektedir. Oksitosin hormonu kişilerarası bağlanma ,sevgi ve güven ile ilişkilendirilmektedir. Bununla birlikte annede bu hormon seviyesi önemlidir. Oksitosin düzeyi , gebeliğin 35.haftasından doğum sonrası döneminin 6.ayına kadar artış göstermektedir. Emzirmek bu hormon düzeyini arttırmakta olup ,anne bebek arasındaki bağı güçlendirmekte ve bebeğin zeka gelişimini de olumlu yönde etkilemektedir.
DSD’Yİ ÖNLEYİCİ FAKTÖRLER NELERDİR ?
Unutulmamalıdır ki yeni bir sürece adapte olmaya çalışıyorsunuz. Önleyici tedavi görmeniz çekinilecek bir şey olmamakla birlikte sizin ve bebeğiniz için en doğru olandır. Doğum sonrası depresyonu gebelik döneminde de sinyallerini verdiği için erken tedavi mümkündür.
- Gebelik döneminde oksitosin hormonu seviyesi ölçümü
- Gebe eğitim sınıflarına katılım
- Kadınlara gebelik döneminden önce de sosyal destek
- Sağlıklı beslenme ve bebek hakkında bilgilendirme
- Hekim , ebe ve hemşirelerle işbirliği halinde olma , onlardan bilgi alma
Böylece , anne-bebek arasındaki fizyolojik ve ruhsal adaptasyon aşaması daha kolay şekilde atlatılabilir. Erken tedavi ile olumlu süreç gerçekleşebilir.
Kaynakça :
- ÇEVİK, A., ALAN, S. (2021). Oksitosin Düzeyi ile Postpartum Depresyon Arasındaki İlişki. Turkish Journal of Family Medicine and Primary Care, 15(1), 164-169. (https://dergipark.org.tr/en/pub/tjfmpc/issue/60645/749563)
- Aydın, Ç. (2020). Doğum Sonrası Depresyonda Otobiyografik Bellek. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 12(3), 396-408.