Merhaba sevgili okurlar, ben psikolojik danışman Derya, belki daha önce yazılarımdan bana aşinasısınız. Bu kez farklı bir tarzda yazmak ve sizlere içimdekileri aktarmak dertleşebilmek istedim. Hepinizin bildiği üzere 6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli bir deprem yaşadık.Bu depremi ben de Malatya’da yaşadım. Şimdi sizlere deprem sonrası yaşananları ve gelinen noktayı paylaşmak istiyorum.
Depremin üzerinden 1 ay geçti
ve bu 1 ayda neler oldu?
Deprem gece yarısı hepimizi yatakta yakaladı, ben o saatte uyumak üzereydim henüz. Odanın içinde oradan oraya savrulurken ranzanın demirine kolumu geçirip kendimi sabitlemem zor oldu. Deprem esnasında bilinçli bir şekilde davranabilen insanları tebrik etmek gerekiyor.
O çok uzun süren 90 saniye sonrasında evi tahliye ettik. Fakat bu noktada da bitmiyordu; yakın akrabalara ulaşma telaşı, halen çok büyük şekilde olan artçılar, üzerimize yağan kar… Malatya 2020 yılında Elazığ depreminden de etkilenen bir şehirdi. Bundan dolayı insan herkesin daha bilinçli olmasını bekliyordu. Fakat her yer yeniden mahşer yeri gibiydi. Saat 10’a dek arabada bekledik fakat hava koşulları ve uykusuzluk içeri girmemiz için diretiyor gibiydi. İçeri girdik ve sonrasında öğleden sonra olan ilkinden daha büyük etki yaratan o ikinci depreme yakalandık. Bu kez korku ve panik daha büyüktü. Hiçbirimiz bir artçının bu denli kuvvetli olabileceğini tahmin etmiyordu çünkü.

Arabada da kalamazdık, evimizde de. Güvende değildik.
Normalde yarım saatlik mesafedeki köye varmamız 4,5 saatimizi aldı. Ve yol boyu çöken binalar, uçan çatılar, patlamış duvarlar, yanından geçtiğin binanın üzerine çökme ihtimali bizleri karşıladı. Köye amcamın tek katlı güvenli gördüğümüz evine gideceğiz umuduyla yola çıkmışken vardığımızda çatılarının çökmek üzere olduğuyla yüzleştik. Ilk gecemiz kar yağışı altında odunları yakarak 19 kişi birbirimizle ısınmaya çalışarak geçti. Gece boyu çadır için uğraşan psikolojik danışman arkadaşlarımın çabalarını yetkililer maalesef ki yanıtsız bıraktı. Onların bu güzel çabaları için buradan da teşekkür etmek isterim.

İlk 4 gün:
Kayısı çadırlarıyla bir çadır yapıldı ve içine 19 kişi olarak sığındık. Gece dondurucu soğuk nedeniyle sabah üzerinizde buz parçalarıyla uyanabiliyordunuz. İki gün elektrik yoktu, sular günlerce gelmedi, şebeke çekmiyordu kimseye ulaşma imkanı yoktu. 19 kişi olunca erzak problemi yaşıyorsun bunun içinde gıda yardımına gelen arkadaşlarıma teşekkür etmek isterim.
Günlerce benzin istasyonları çalışmadı, arabalarına güvenen biz insanlar onu çalıştıracak bir damla yakıt bulamadı. Depremin 4.gününde şehre yakıt geldi. Her gün sallanıyor ve hiçbir şeysizliğin içinde yaşıyorduk. Bu nedenle baskılar sonucu şehir değiştirme kararı aldık.
5.Günden sonra:
Burada Kayseri insanını unutamayacağım, plakayı görenler ellerinde çorba, ekmek, poğaça yol kenarında yardıma koşuyordu. Sonrasında Ankara güzergahı boyunca durduğumuz her yerde güzel insanlarla güzel yardımlarla karşılandık. Sonunda Ankara’ya vardığımızda daha önceden yer ayarladıkları söylenen kişilerce yüzüstü bırakıldık. Beni hiç tanımadığı halde ortak grupta olduğum bir psikolojik danışman arkadaşım ve eşi yanımıza geldi bize yardımcı olmaya çalıştılar onlara da tekrardan teşekkür ederim.
Ankara’da hangi kuruma gidersek gidelim yer yok denildiği için yeni rotamız Konya olmuştu. Konya’da bir yurt ayarlandı ve ona yerleştik. İlk başta göz korkutucuydu; yeni bir şehir, ani bir kaçış. Giyecek kıyafetimiz bile yoktu. Deprem gecesi çıktığımız pijamalarlaydık günlerce. Başımızı sokacak sıcak bir yer, akan sıcak su, yiyebileceğimiz sıcak yemekler…

İlk hafta odamda otururken bir şeyler yapmam gerek dedim ve burada gönüllü olan psikoloji öğrencileri ve psikolojik danışmanlar ile iletişime geçip gönüllü olmak istediğimi belirttim. Evet aynı şeyi yaşamıştık fakat onların anlatmaya ihtiyacı vardı. Temel ihtiyaçlarımı karşılayıp dinlendikten sonra mesleğimi icra etmek istiyordum.
Gönüllüler beni seve seve aralarına aldılar. Gün boyu insanlarla ilgilenmek onlara vakit ayırmak beni iyileştiriyordu. İnsanlar ilk haftalarda psikolojik olarak kötü bir haldelerdi fakat zaman geçtikçe sosyal aktiviteler buldukça hayat yavaş yavaş rayına girmeye başladı. Normalleşmekten kasıt hiçbir zaman “unutalım, biz yaşıyoruz önümüze bakalım” olmadı. Rutinlere dönmek, bir şeylerle uğraşmak, o acıyı hafifletmekti. İnsanlar yeri geldi ağladı yeri geldi öfkelerini başkalarına yansıttı yeri geldi şükretti.
Hepimizin Hataylı, Maraşlı, Malatyalı, Antepli, Osmaniyeli komşularımız oldu. Birbirimizi kucaklamayı, şefkat ve sevgi göstermeyi bildik. İçimizde memleketlerimizin hasreti tutuştu bazen, kimi dönmek istedi ve gitti; kimi dönecek yeri yoktu ve kaldı. Kucaklaştık. Hayat bizlerden bir şeyler götürdü ama kimimize çok şey kattı. İlk günlere kıyasla psikolojik ilk yardım ihtiyaçları azaldı. İnsanların bir tebessüme, hoş görülmeye ihtiyacı kaldı. Depremi yaşayan veya uzakta olup ikincil etkilenen herkes artık iyi hissedebilmeyi hak ediyor. Çok zor günlerden bugünlere kavuşabildik.
Her günümüzün umutlu yarınlarla dolu olması dileğiyle…
